GECENİN OKLARI

GECENİN OKLARI

YAZAR:
İkrami BERKER

İÇİNDEKİKER
Önsöz……………………………………
ZULÜMLE ABAT OLUNMAZ
Zulüm ve hakikat
Zulümle ilgili nebevi buyruklar
MAZLUMUN DUASINDAN SAKIN
Kâfir veya fâcir bile olsa
Zulmün çeşitleri
Zulmün yasaklanması
Zulüm karanlıklardır
Mazlumun duasının hükmü
Mazlumun duasının kabulü hakkında kıssalar
Mazlumun duasına icabet işi Allah’a aittir
Zulmün bazı zararları ve sonuçları
Hulasa
Hadislerin uyarıları
Unutma Ey Zalim
Bir müddet sonra da olsa san ayardım edeceğim
Zayıfların mancınıkları!
İki çeşit Zulüm vardır
Üç şey zulmün sebeplerindendir
Zulmü terk etmek ve tedavisi
DUANIN KABULÜ
Allah’ın duaya icabeti


وعَنْ أَميرِ الْمُؤْمِنِينَ أبي حفْصٍ عُمرَ بنِ الْخَطَّابِ بْن نُفَيْل بْنِ عَبْد الْعُزَّى بن رياح بْن عبدِ اللَّهِ بْن قُرْطِ بْنِ رزاح بْنِ عَدِيِّ بْن كَعْبِ بْن لُؤَيِّ بن غالبٍ القُرَشِيِّ العدويِّ . رضي الله عنه ، قال : سمعْتُ رسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ
« إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات ، وإِنَّمَا لِكُلِّ امرئٍ مَا نَوَى ، فمنْ كانَتْ هجْرَتُهُ إِلَى الله ورَسُولِهِ فهجرتُه إلى الله ورسُولِهِ ، ومنْ كاَنْت هجْرَتُه لدُنْيَا يُصيبُها ، أَو امرَأَةٍ يَنْكحُها فهْجْرَتُهُ إلى ما هَاجَر إليْهِ » متَّفَقٌ على صحَّتِه. رواهُ إِماما المُحَدِّثِين: أَبُو عَبْدِ الله مُحَمَّدُ بنُ إِسْمَاعيل بْن إِبْراهيمَ بْن الْمُغيرة بْن برْدزْبَهْ الْجُعْفِيُّ الْبُخَارِيُّ، وَأَبُو الحُسَيْنِى مُسْلمُ بْن الْحَجَّاجِ بن مُسلمٍ القُشَيْريُّ النَّيْسَابُوريُّ رَضَيَ الله عَنْهُمَا في صَحيحيهِما اللَّذَيْنِ هما أَصَحُّ الْكُتُبِ الْمُصَنَّفَة .


Mü’minlerin emîri Ebû Hafs Ömer ibni Hattâb radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”
Ahmed İbni Hanbel, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Dârekutnî gibi büyük âlimler, bu hadisle, İslâmiyet’in üçte birini anlamanın mümkün olduğunu söylemişlerdir. İmâm Şâfiî, bu hadisin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulunduğunu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini belirtmiştir. İmâm Buhârî ise, kitap yazanlara bir nasihatte bulunarak, eserlerine bu hadisi şerifle başlamalarını tavsiye etmiştir.
Biz de bu tavsiyeye uygun olsun diye bu hadisi şerifle başlamayı münasip gördük.


ÖNSÖZ
Kâinatı yaratıp düzene koyan, terbiye edip rızıkveren, bizleri hidayete erdiren, sıratı müstakime vardıran, küfür ve dalaleti yerdiren, iman ile nurlandırıp İslam ile şereflendiren, ahkâmını icra için insanlar içerisinden İslam ümmetini seçen Allah’a sonsuz hamd ve senalar olsun.
Yeryüzünde güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen, Allah'ın sevgili kulu iki cihan serveri ins ve cin'in Peygamberi Hatemül Enbiya, iki cihan güneşi sıratı müstakimin rehberi, İslam ümmetinin önderi, yüce Peygamberimiz, ulu önderimiz ve tek liderimiz Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize, onun pak ve temiz olan âline (Evlad-u iyaline, Ehli Beyti¬ne) ve her biri gökteki yıldızlar gibi olan Ashabına olsun.
Mazlum, haksızlığa uğratılan, zulme uğrayan kişidir. Bunun duasının kabule şayan oluşuna sebep de onun acizliği, zayıflığı ve düşkünlüğüdür. Şüphesiz mazlumun makbul olan duası, kendisine zulmedene yaptığı beddua ve iyilik yapana ettiği hayır duadır.
Biz hacmi küçük bu kitapta elimizden geldiği kadar zulüm, zalim ve mazlumun duasını ele alarak izah etmeğe çalışacağız. Rabbim bu çalışmada bize muvaffakiyet versin, bu çalışmamızı hayırlara vesile kılsın ve tesirini üzerimizde halk eylesin. Âmin!..
Gayret bizden Tevfik Allah’tan
İkrami BERKER



ZULÜMLE ABAT OLUNMAZ
Zalim ettiğinin cezasını mutlaka görecektir. Zira Allah ihmal etmez, mühlet verir. Ancak mazlumun ahı zalimin cezasını hızlandırır. Mazlumların duasının kabul edilmesi bu dünyada zalimin cezasının hızlandırılmasını sağlar.
Elbette zulmün ne kadar korkunç ve vahim bir şey olduğu ve zulüm, en büyük günahlardan biri olduğu gibi karşılığı da en ağır cezalardan biri olduğu vurgulanması gerekir. (El ceza min cins’il-amel) “Ceza amel cinsindendir” hükmü gereği, Zulmün en çirkin ve en şiddetli günahlardan biri olduğu ve Yüce Allah, kitab’ı-keriminde ve Peygamberinin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dilinde zulmü haram kılmış, yasaklamıştır. Kuran-ı Kerim’i ve Peygamber Sünnetini inceleyen her kes, zulümden ve zalimlerden bahseden ve zalimleri tehdit eden ve onları lanetleyen yüzlerce ayet ve hadisle karşılaşır. وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ Allah zalimleri sevmez. وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez. إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.
فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir: “Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!”
Bir nidacı bir müezzin aralarında seslenir ve der ki: Allah’ın lâneti zalimler üzerine olsun. Allah’ın rahmetinden uzak oluş, Allah’ın nimetlerinden uzak oluş rahmetten kovuluş zalimlerin üzerine olsun. “Allah’ın laneti zalimler üzerine olsun” cümlesi, cennet ehlinin sürurunu ve cehennem ehlinin de üzüntüsünü artırmak için yapılan bir ilândır.
Zulüm; adâletin zıddıdır. Adâlet de bir şeyi yerli yerine koymak yerli yerinde kullanmak demektir.
Allah yolundan alıkoyma ve bu dosdoğru yolu eğri büğrü göstermeye kalkışma ve bunu yapanların “zalimler” diye nitelendirilmesi oldukça önemlidir. Bu bilgiler bize, ilâhî dine, onun öğretilerine, kutsal değerlerine, kurumlarına ve bağlılarına karşı kin ve düşmanlık besleyen; duruma göre yalan, iftira, hakaret, hile, tehdit, fiziksel şiddet ve baskı gibi haksız ve zalimce yöntemlere başvurarak insanların İslâm’ı ve onun ilkelerini benimsemelerine engel olan; bedenî, ilmî, malî, sosyal ve siyasî gücünü kullanarak zulmeden zalimlerin yaptıkları zulüm, lanete uğramayı yani Allah’ın rahmet ve inayetinden büsbütün mahrum kalmayı gerektiren bir suç olarak karşısına çıkıyor.
وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ
“İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle cezalandırır. Çünkü O'nun cezası çok acı, çok çetindir.”
Rabbinin zalimleri yakalayışı işte böyledir. Unutulmamalıdır ki Rabbinin yakalaması çok şedittir. Bu ifade bir uyarı ve zulmün kötü akıbetine dikkat çekmektedir. O'nun yakalaması çok acıklı ve çok şiddetlidir. Yani zalime vereceği ceza can yakıcı bir azaptır. O’nun yakalaması karşısında hiçbir güç ve kuvvet duramaz, hiç kimse kurtulamaz. Bazen bir rüzgârla, bazen bulutla, bazen bir ses, bir sayha, bir çığlıkla, bazen suyla, bazen bir sinekle, bazen bir denizle bazen da birkaç tane melekle yakalayıverir Allah. Tarih bunun şahitleriyle doludur.
إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır.” وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَاراً “Zalimlerin de ancak hüsranını artırır.”
Kur'an zalimin ancak hüsranını, ziyanını ve zararanı artırır.
إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَاراً أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا وَإِن يَسْتَغِيثُوا يُغَاثوا بِمَاء كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ بِئسَ الشَّرَابُ وَسَاءتْ مُرْتَفَقاً
Biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!
Allah, zalimler için ahirette onları çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırlamıştır ki, kesinlikle hiçbir zaman o duvarları aşıp o azaptan kurtulmaları mümkün değildir. O cehennem ateşinin çevresini de her bir tarafın­dan yüksekçe bir duvar ile kuşatmıştır. Onların çıkış ve kurtuluş yolu yoktur. İmam Ahmed ve Tirmizî,
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ ﷺ أَنَّهُ قَالَ: "لسُرَادِق النَّارِ أَرْبَعَةُ جُدُر، كَثَافَةُ كُلِّ جِدَارٍ مَسَافَةَ أَرْبَعِينَ سَنَةً".
Ebû Said el-Hurdi’den Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmektedirler: “Cehennem ateşinin suru oldukça kalın dört duvardır. Her bir duvarın mesafesi kırk yıldır.”
Bu ateşin şiddetinden bunalıp da su diye feryat edenlere yüzleri haşlayan, erimiş maden yoğunluğunda bir su verilecektir. Yani bu zalimler cehennem ateşinin sıcaklığı dolayısıyla susuzluklarını gidermek için ateşte oldukları sırada yardım, imdat ve su isteyecek olurlarsa, erimiş maden gibi yağ tortusu andıran katılaşmış yüzleri yakıp kavuran bir su ile imdatlarına koşulur. Bu su aşırı sıcağından dolayı zalim, bu suyu içmek isteyip de yüzüne doğru yaklaştıracak olursa, yüzünün derisini yakar ve sonunda yüzünün derisi bu suya düşer. Nitekim Tirmizî'nin Ebu Said el-Hurdi’den naklettikleri bir hadisi şerifte böyle ifade edilmektedir.
عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ ﷺ أَنَّهُ قَالَ: "مَاءٍ كَالْمُهْلِ". قَالَ كَعَكْرِ الزَّيْتِ فَإِذَا قَرَّبَهُ إِلَيْهِ سَقَطَتْ فَرْوَةُ وَجْهِهِ فِيهِ"
Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Muhl (erimiş maden gibi su) yağ tortusunu andırır. Onu yüzüne yaklaştırdı mı suratının derisi içine düşer.”
وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ “Gerçekten o zalimler (haktan uzak) derin bir ayrılık içindedirler.” Araları o kadar açıktır ki, birleşip uzlaşmayı kabul etmez. Her biri başka bir kuruntu ile haktan uzaklaşmış şiddetli bir düşmanlık ve tam bir ayrılık içindedirler. Onlar füyuzat-ı İlahiyeden mahrum kalıp kalp katılığına uğramışlardır. Böyleleri cidden kendilerine hak­sızlık etmiş olurlar. O sebeple de Hak'tan uzak bir sapıklık içine düşerler.وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَاباً أَلِيماً “Biz zalimler için can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.” Biz o zalimlere dünyada başlarına gelen azap dışında ahirette de can yakıcı bir azap hazırladık. İşte böylece zalimlere yaşadıkları zalimce bir hayatın neticesinde hak ettikleri can yakıcı, dayanılmaz bir azabın varlığı haber veriliyor. Onlar bu helâki hak ettiler. Böylece zalimlere elem verici bir azabın hazırlandığı bir defa daha hatırlatılıyor ve zulmü kendine sanat edinen hiçbir milletin ayakta duramayacağına dikkatler çekiliyor.مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ “Zalimlerin ne dostu ve ne de sözü dinlenir şefaatçisi vardır.”
Zalimlerin ne bir dostu, faydası dokunan yakın kişi veya seven dinlenebilecek bir aracıları, aracılığı kabul edilecek bir şefaatçileri kesinlikle yoktur. Zulmeden kimselerin fayda verecek bir yakınları ve onlar hakkında şefaat edecek bir şefaatçileri olmaz. Aksine onlar için hayırlara giden bütün yollar kesilmiştir.
يَوْمَ لَا يَنفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
“O gün zalimlere özür dilemeleri fayda vermez. Onlara lanet vardır, onlara yurdun kötüsü (cehennem) vardır.”
O gün zalimlere mazeretleri hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü onların hiçbir mazeret hakları yoktur. O gün mazerette bulunabilmeleri için konuşamayacaklar, onlardan hiçbir özür ve fidye de kabul edilmeyecektir. Burada bu özürlerin fayda vermeyeceği anlatılmaktadır. Bunun sebebi, onların özürlerinin batıl (geçersiz) olmasıdır. Yahut da özür beyan etmek için zalimlere izin verilmeyecek ve onlar mazeret ileri süremeyeceklerdir. Onlar için sadece lânet vardır. Yâni Allah’ın rahmetinden mahrumiyet, kovulma ve Allah’ın cennetinden uzaklaşmak vardır. Onlar için yurdun en kötüsü, yurtların en kötüsü vardır. Yâni onlar cehennem yurduna gideceklerdir. Orası ne kötü bir konak, ne kötü bir karar yeridir. وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ “Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” Yani zulümlerinden ötürü ken­dilerine dünyada yardım edecek, görüşlerini kabul edecek gayelerini takrir edecek, onun muhalifini defedecek bir yardımcı yoktur. Ahiret'te de onlardan azabı defedecek bir yar­dımcıları yoktur. Unutulmamalıdır ki zalimleri, Allah’ın azabına karşı koruyacak hiç bir yardımcı yoktur.
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا القُرُونَ مِن قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذَلِكَ نَجْزِي القَوْمَ المُجْرِمِين ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلائِفَ فِي الأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
“Andolsun ki, sizden önceki devirlerin birçok kavmini, peygamberleri kendilerine birçok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz.”
Zulmetmeleri sebebiyle bu ümmetlerin ve şehirlerin helak olması ya Nuh, Ad ve Semud kavmi gibi peygamberlerini yalanlayan kavimlere gönderilen ve bu kavimlerin köklerini kurutan ilâhî azap ile ya da kişilerin fısk ve fücurla birbirlerine zulmetmeleri veya idarecilerin zulmü sebebiyle bu milletlerin güç­süz bırakılması ve kuvvetli milletlerin bunların memleketlerini işgal etmeleri suretiyle olmuştur.
Yüce Allah, önceki milletler yan çizip zulmedince ve Peygamberleri Allah'tan apaçık deliller getirdiği halde onlara iman etmeyince, O milletleri helak etmiş­tir. İnkâr, günah ve zulümlerinde, öncekilerin yaptığı gibi, ısrar ediyorlar. İşte bu yüzden onların cezası helaktir. Onların zulümdeki aşırılıklarının, bilgisizlikteki ileri gidişle­rinin ne denli çok olduğunu beyan eder. Bu zulüm özelliğini taşıyan nice toplumları Allah helâk etmiştir. İşte bu, suçlarının en güzel biçimde cezalandırılmalarındaki Allah'ın kanunudur. Al­lah, helâk olanlardan sonra kulak verenleri yeryüzünde halifeler kılmış, hangi yollara gittiklerini ve ne yaptıklarını denemek için yaşam ve kalkınma koşullarını kolaylaştır­mıştır. Bakalım bütün bu nimetler içinde nasıl bir kulluk sergileyecekler? Bu dünyayı, bu hayatı, bu imkânları nasıl değerlendirecekler?
وَتِلْكَ القُرَى أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا
İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz memleketler!
İşte zulmettiklerinden dolayı halkını helâk ettiğimiz, insanlarını yıkıma uğrattığımız şehirler. Allah’a karşı geldikleri için, Allah’ın ayetleriyle, Allah’ın elçileriyle ve Allah’ın sistemiyle savaşa tutuşup kendi sistemlerini Allah sistemi yerine ikame etmeye kalkıştıkları için zulme dalmaları küfür ve inatları sebebiyle halkını yerle bir ettiğimiz şehirler. Şüphesiz ki biz onların yıkımları için de bir zaman tayin ettik. Onları helâk etmek için de tayin edilmiş bir zamanımız vardır. O zaman gelince kesinlikle onlar bir saat bile ertelenmeyeceklerdir. İşte yeryüzünde Allah’ın işleyen sünneti budur.
biz zalimlere mühlet veririz, fakat verilen süre içinde tövbe edip hakka dönmezlerse, artık cezalarını ihmal etmeyiz, Nitekim daha önce kendilerine zulmetmiş olan Âd, Samut, Lut ve benzeri kavimlere de belli bir süre mühlet vermiş, fakat verilen süre içinde hakka dönmedikleri için onları helak etmişizdir.
وَلاَ تَحْسَبَنَّ اللّهَ غَافِلاً عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الأَبْصَارُ مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لاَ يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَأَفْئِدَتُهُمْ هَوَاء
“(Resulüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor. Zihinleri bomboş olarak kendilerine bile dönüp bakamaz durumda, gözleri göğe dikilmiş bir vaziyette koşarlar.”
“Sakın Allah’ı... habersiz sanma” bu ayet, Allah'ın sıfatlarını bilmeyip, mühlet vermesine aldanarak gafletin şüpheye düşürdüğü herkese hitap etmektedir. Sakın ha..! Zalimlerin yaptıklarından, Allah'ı gafil, bilgisiz, habersiz zannetme. Biz şimdilik onlara fırsatlar veriyoruz, imkânlar tanıyoruz, ama unutmasınlar ki onların ipleri Bizim elimizdedir. Biz onlara mühlet veriyoruz. Gözlerin korku ve dehşetten dışarıya fırlayacağı bir gün gelinceye kadar Biz onlara imkân veriyoruz, erteliyoruz onları. O gün geldi mi artık başları kalkmış, gözleri kendilerine dönmeyecek şekilde hayret ve dehşetten donakalmış ve kalpleri de bomboş olduğu halde koşuşup duracaklar.
Azabın geciktirilmesi, gözlerin donakaldığı bir günde tatbik edilmesi içindir. Bu o korkunç güne ertelenmiştir ki o günde mahşer halkının gözleri yerinden oynar. Korkudan fırlayan gözleri kendine döndürülmeyecek kalpleri de bomboştur. Tek düşüncesi ve gördüğü şey cehennem azabıdır. Annesini, babasını, evladını, hanımını düşünecek, onlara bakacak durumda değiller. Bunun nedeni gördüklerinin dehşetidir.
Evet, o gün kalpler korkak, ürkek ve bomboş ve gözler de donuktur. Yâni kalplerinin işlevi, eylemi, fonksiyonu bitmiştir. Ve gözler de zillet içinde donup kalmıştır. Korkuyla, inkârlarının hayal kırıklığıyla, sarsıntı ve yıkılmışlığıyla önüne düşmüştür.
O gün başları kalkmış önlerine bakarak başları yukarı kaldırdıkları gözlerini sağa sola çeviremezler. Çünkü onlar gözlerini kırpmadan açık bir şekilde dururlar, “kendilerine dönemeyecek şekilde sabit kalmış, gönülleri bomboş halde” şiddetli korku, şaşkınlık ve dehşet sebebiyle kalpleri akıl ve anlama yeteneklerini kaybetmiş bir halde çağırana koşup bir şeye yönelerek koşup duracaklardır.

إِنَّمَا السَّبِيلُ عَلَى الَّذِينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ أُوْلَئِكَ لَهُم عَذَابٌ أَلِيمٌ
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
İnsanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere saldırı da bulunan kişilerin, suçlarını ortadan kaldıracak, onların azgınlıklarına son verecek yolları müminlerin aramaları gerektiğini, Allah Teâlâ bize haber veriyor. Yani suçluların suçu mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. İnsanların bulundukları yerde huzur içinde yaşamaları gerekmektedir. Huzursuzluk çıkaranların, çıkardıkları huzursuzlukları ortadan kaldırmak için müminler yol ararlar ve haksızlığı ortadan kaldırırlar.
Ceza ve sorumluluk ancak, kinlerinden dolayı insanlara zulmeden zalimler için ve yeryüzünde zorbalıkla ve fesat çıkararak kibirlenen, günah işleyen ve insanların mal ve canlarına tecavüz eden kimseler içindir. Yani, ceza ve muaheze ancak insanlara zulme ilk başlayanların veya denklik prensibini aşanların, intikam almakta haddi aşanların, haksız yere insanlara ve insanların mallarına tecavüz edenlerin, insanlara zulmedip hakları gasp ederek gurur ve tekebbürde bulunanların başına gelecektir. Allah onlar için ahirette elem verici dayanılmaz bir azap hazırladığını haber veriyor. İşte o zalimler ve haddi tecavüz edenler için elem verici şiddetli bir azap vardır. İşte o azgın zalimler için, zulümleri ve azgınlıkları yüzünden acı ve elem verici bir azap vardır.


Allah’ım bu amelimi benden kabul et, bunu ve bütün kitap çalışmalarımı, yazılarımı, araştırmalarımı, derslerimi ve gayretlerimi kıyamet günü mizanda hasenatım kıl. Bütün amellerimde ihlaslı kıl. Riyadan ve gösterişten sakıdır. Sen her şeye kadirsin! Âmin.