Emsile.Com

Fatih Camii, Emsile.com, Sarf, Nahiv, Fıkıh, Hukuk, Mantık ilimleri

KARAMANLICA BĐR ESERE GÖRE KARAMANLICADA ARAPÇA VE FARSÇA KELĐMELER

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 3/3 Spring 2008
ÖZET
Karamanlılar Anadolu’daki Türkçe konuşan ve yazılarında Yunan
alfabesini kullanan Ortodoks Hristiyanlardı. Özellikle Anadolu’da (Karaman,
Konya, Kayseri, Isparta, Burdur, Aydın ve Karadeniz vb.), Đstanbul, Suriye ve
Balkanlarda yaşadılar. Karamanlılar aslında 11. yüzyılda Anadolu’da,
özellikle Toros dağlarına Bizans tarafından yerleştirilen askerlerdi. Bunlar
Bizans ordusunda paralı asker olan Türk (bilhassa Peçenek ve Kuman
Türkleri) boyları idi. Daha sonra zamanla Ortodoks Hristiyan inancını
benimsediler. Şu anda çoğu 1926’daki nüfus mübadelesinden beri
Yunanistan’da yaşamaktadır.
Biz, bu çalışmada Karamanlıca bir kitaba göre Karamanlıcadaki
Arapça ve Farsça kelimelerin fonetik özellikleri üzerinde duracağız.
Anahtar Kelimeler: Karamanlılar, Arapça ve Farsça Kelimeler,
Ortodoks Türkler, Đspat-ı Mesihiye, Karamanlıca

16.12.2016 Cuma Hutbesi" Her Zorlukla Beraber Bir Kolaylık Vardır"





HER ZORLUKLA BERABER BİR KOLAYLIK VARDIR.

Cumanız mübarek olsun aziz kardeşlerim. Peygamberimiz (s.a.s)’in dünyayı teşriflerini idrak ettiğimiz Mevlid Kandili’nin arefesinde millet olarak menfur bir terör saldırısına maruz kaldık. İnsanlıktan yoksun cinayet şebekesinin düzenlediği bu meşum saldırıda şehit olan kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Rabbimiz, hepimize sabır ve metanet ihsan eylesin. Milletimizin başı sağolsun.

Kardeşlerim!

EDİRNELİ ŞEVKÎ’NİN ŞAİR ANLAYIŞI

Cilt: 4 Sayı: 7 Ocak 2016 / Volume: 4 Issue: 7 January 2016
Makalenin Geliş ve Kabul Tarihi.: 24.12.2015-25.01.2016
EDİRNELİ ŞEVKÎ’NİN ŞAİR ANLAYIŞI
Edirneli Şevkî's Understanding of Poet
Musa TILFARLIOĞLU
ÖZ
Divân şiirinin şiir, şair ve edebiyat anlayışını, yani poetikasını ortaya koyan
müstakil bir eser bulunmamaktadır. Divân şairleri, şiirleri, birbirleri ve kendi şairlikleri
hakkındaki değerlendirmelerini divanlarının dibacelerine veya divanlarında yer alan
şiirlerinin beyitleri arasına serpiştirmişlerdir. Bu nedenle şairlerin divanları, tezkire
yazarlarından başlayıp günümüz edebiyat tarihçilerine kadar herkesin önem verip
başvurduğu kaynaklar arasında yer almıştır. Meydana getirdikleri eserlerde şiir ve şair
hakkındaki düşüncelerini dile getiren şairler; beğendikleri şairlerin şiirlerine nazireler
yazarken, beğenmediklerini ise hicv etmişlerdir. Yapılan bu çalışmayla XVI. yüzyıl

İRAN MİLLÎ ŞAİRİ FİRDEVSÎ VE ŞÂHNÂME’Sİ

1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî

2. Şâhnâme

2.1. Şâhnâme’nin Kaynakları

2.1.1. Avestâ

2.1.2. Hudâynâme

2.1.3. Firdevsî’den önce yazılan Şâhnâmeler

2.2. Şâhnâme’nin yazımı

2.3. Şâhnâme’nin Sultan Mahmud’a sunulması:

2.4. Şâhnâme’nin içeriği

2.5. Şâhnâme’nin belli başlı baskıları

2.6. Şâhnâme ve çevirileri

2.7. Firdevsî’den sonra Şâhnâme yazımı



1. Ebu’l-Kâsım-i Firdevsî (Ö. 411/1020)

İran’ın en büyük şairlerinden biri, İran millî tarihî, mllî rivayetleri ve kahramanlık anlatılarını sözlü rivayetlerden derleyerek yazıya aktarmasından dolayı “İran millî şairi” olarak kabul edilen Hekîm Ebu’l-Kâsım Mansûr b. Hasan Firdevsî, Samanîler’in henüz Buhârâ merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 329/940 yılında Tûs şehrine bağlı Taberân kasabasının Bâj[1] köyünde dünyaya geldi. Bir köylü çocuğu olan Firdevsî’nin babasının Tûs ırmağından ayrılan Âbrâhe Çayı kenarında bir dihkân/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir. [2]

İRAN VE İRAN AZERBAYCANI SÜTUNLU SALONLARI VE APADANALARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

DOI: 10.7816/idil-01-02-08
www.idildergisi.com 125
İRAN VE İRAN AZERBAYCANI SÜTUNLU
SALONLARI VE APADANALARI ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME
Hatice DEĞİRMENCİOĞLU 1
ÖZET
Mimaride sütun kullanımı Neolitik dönemden itibaren başlayan ve zaman
içerisinde gelişme göstererek günümüze kadar da devam eden bir gelenektir.
Çalışmada prototiplerine ilk kez İran coğrafyasında rastlanmış olan sütunlu salonlara,
salonların mimari özelliklerine, iç dekorasyon öğelerine ve zaman içerisinde gelişmiş
örneklerine değinilmiştir. Bu bağlamda sütunlu bir mimari örneği olarak karşımıza
çıkan salonların ve apadanaların İran coğrafyasında öncül ve çağdaş tiplerinin
gelişimi, planı ve analojik açıdan karşılaştırılması, bölgesel etkilenmelerin
araştırılması ve farklılıkların ortaya konulması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: sütun, salon, apadana, İran.
1 h_degirmencioglu@hotmail.com, Bu makale, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji

BİR YUSUF VE ZELİHA şAİRİ SÜLE FAKİH VE ESERİ

Bilindiği gibi, Yusuf ve Zeliha mesnevilerine konusunun dinı bir karakter
taşımasından dolayı, dünya edebiyatında, bilhassa Türk, Arap ve Fars
edebiyatıarında oldukça fazla ~air ilgi duymuş, bu konuda eserler yazmışlardır.
Kaynağı Tevrat'a kadar giden bu hikaye, Kuran-ı Kerim'de "absenü'l-kasas"
olarak vasıflandırılmıştır. Hikayenin Tevrat'taki şekli daha çok batı edebiyatçılan
tarafından, Kuran, tefsir, hadis ve islam tarihlerindeki şekli ise Türk, İranh ve Arap
şair ve yazarlar tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Hatta bunlara rivayetleri
de ilave edebiliriz.
Yusuf ve Zeliha hikayesi, Türk dili ve edebiyatına Ali'nin Kıssa-i Yusuf
manzumesi ile ginniştir. i Dörtlükler şeklinde yazılan bu eser Türk edebiyatının
değerli ürünlerinden biridir. Ali'nin bu eserinden sonra Türk edebiyatında Şeyyad
Hamza, Süle Fakih, Erzurumlu Darir, Ahmedı, Şeyhoğlu Mustafa, Kınmh
Abdülmecid, Hamdullah Hamdı, Kemal Paşaoğlu, Taşlıcah Yahya gibi bir çok şair

EŞ-ŞEYH NÂSıR ABDULBÂKI EL-MEVLEVı . VE TETKIK U TAHKIKI

Vakıflar Genel Müdürlüğü
Hayır îşleri ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı
"...Dört mevsimden sonbahara bakarak ilkbaharda da ortalığı yapraksız
ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, son zamanlardaki tereddisine
bakarak tekkelerin daima öyle olduğu düşünülmemelidir. Kemâl zamanlarında
tekkeler, ruhları çok terbiye etmişlerdir. Tekkeler eskiden
birer edebiyat, musikî ve tarih ocakhrı idiler. Hayatın ızdıraplarını dindirmek
ihtiyacında olanlar, oralara koşarlar; nefis bir ûhengin şelâlesi
altında ruhlarını yıkarlar; tesellikâr sözlerle ve tarihî menkıbelerle yeniden
canlanırlardı. Tekkeler ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların
yeniden tamir gördükleri bir yerdi. En sağlam Türkçe nefesler,
tekke edebiyatından doğmuştur. Özellikle Anadolu ve Rumeli'nin ruhunu
terennüm eden saz eserleri, mutlaka bir tekkeye bağlı idi..."
Muallim CEVDET
Hocasız ve mektepsiz kendi kendine yetişme (otodidakt) yerlerinden en

İRAN’DA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ

İRAN’DA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ
Ali TEMİZEL*
ÖZET
Bu çalışmada; İran’da Türkçe öğretiminin tarihçesi, İran’da Türkçenin öğretildiği mekanlar,
Türkiye Cumhuriyeti Tahran Büyükelçiliği bünyesindeki Türkçe Öğretim Merkezi, bu merkezde
yapılan faaliyetler, Tahran Allame-i Tabatabai Üniversitesi’ndeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
bu bölümün kuruluş tarihçesi, bölümün kurulması ile ilgili olarak Türkiye ve İran arasında yapılan
mutabakat metni, bölümün resmi olarak açılışı esnasında İran’da bulunan Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Allame-i Tabatabaî Üniversitesi Fars Edebiyatı ve
Yabancı Diller Fakültesini ve bünyesindeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü ziyareti esnasında
dile getirdiği duygu ve düşünceleri, yine bölümün kurulması sırasında ve daha sonrasında karşılıklı
yardımların yapılması amacıyla Ankara Üniversitesi ile Allame-i Tabatabaî Üniversitesi arasında
yapılan Akademik İşbirliği Protokolü, bölümün öğrenci durumu, bölümde okutulan dersler,

ABDÎ’NİN NİYÂZ-NÂME-İ SA’D Ü HÜMÂ MESNEVİSİ

Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or
TurkicVolume 7/2 Spring 2012, p.557-575 , ANKARA/TURKEY
ABDÎ’NİN NİYÂZ-NÂME-İ SA’D Ü HÜMÂ MESNEVİSİ
Hasan GÜLTEKİN*
ÖZET
Bu çalışmada XVI. asır Divan şairlerinden Abdî’nin Niyâz-nâme-i
Sa’d u Hümâ adlı mesnevisi incelenmiştir. Kısa bir mesnevi olan Niyâznâme-i
Sa’d u Hümâ iki kişi arasındaki aşk hikâyesini anlatmakla
birlikte, iki kahramanlı aşk hikâyesi konulu klasik mesnevilerden,
üçüncü bir âşık kahraman bulundurmasıyla farklılık göstermektedir.
Bu diğer âşık, hikâyede heyecan unsuru olarak yer almaktadır.
Olayların anlatımında herhangi bir giriftlik yoktur. Hikâyenin kurgusu,
masalsı özellikleri olan kişi ve mekânlarla kurulmadığı için gerçekçidir.
Konusu Şiraz’da geçmesine rağmen, tercüme bir mesnevi değildir. Şair,
bu eserini özgün bir eser olarak kurgulamış olup telif bir eser ortaya
koymuştur. Bu çalışmaya konu olan mesnevinin transkripsiyonlu metni

ARAP HARFLE YENİ TÜRK EDEBİYATI ANTOLOJİLERİNEN (1839-1928) KARŞILAŞTIRMALI İNCELEMESİ*

Muğla Üniversitesi SBE Dergisi
Güz 2000 Cilt:1 Sayı:2

ÖZET
Türk edebiyatında antoloji olarak değerlendirebileceğimiz en eski eserler şiir
mecmuaları ile şairlerin şiirleri yanında biyografileri hakkında da bilgi içeren şuara tezkireleridir.
Halk edebiyatında ise bu türün işlevini cönkler gerçekleştirmiştir.
Batıdaki anlamıyla ilk antolojiler bizde 19.yy.’da verilmeye başlanmıştır. Bu eserler
içerdikleri antolojik, biyografik ve tenkidi malzemeyle hem edebiyat tarihi hem de tenkidi
açısından büyük önem taşırmaktadırlar. Bu antolojilere bakarak estetik anlayışımızın gelişimi
hakkında da bilgi edinmek mümkündür.
Bu çalışmada, Yeni Türk edebiyatının başlangıç tarihi olan 1860 yılından Latin
harflerinin kabul edildiği 1928’e kadar basılmış Arap harfli Yeni Türk edebiyatı antolojilerinin
içerik ve metod yönünden karşılaştırılması yoluna gidilmiştir. Antolojilerde en sık yer alan
şahsiyetler Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid, Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Tevfik Fikret

Arapça Öğretiminde İdeal Bir Okuma-Anlama Becerisi Üzerine

M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi
43 (2012/2), 167-184
Arapça Öğretiminde
İdeal Bir Okuma-Anlama Becerisi Üzerine
Doç. Dr. Halil İbrahim KAÇAR*
Öz
Bu makale, yabancı dil öğretiminde başarılı bir okuma-anlama dersinin temel parametrelerinin
neler olduğunu konu edinmektedir. Genelde yabancı dil öğretimi, özelde ise Arapça öğretiminde
ideal bir okuma-anlama dersinin nasıl işlenmesi gerektiğini tartışmaktadır. Öğretmen merkezli,
pasif ve statik olan klasik okuma-anlama dersi yerine, modern dil öğretiminde benimsenen öğrenci
merkezli, etkileşimsel (interactive), hareketli ve modern bir okuma anlama dersinin temel esaslarını
ve ipuçlarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Başarılı bir okuma-anlama dersi, öğrenciyi,
okuma eyleminin hedefi olan ‘anlam’a en sağlıklı yoldan götüren derstir. Bu gerçekten hareketle,öğrencinin
söz konusu ‘anlam’a ulaşma sürecine aktif olarak iştirak etmesi için, makalede, ağırlıklı

Döne Döne Mevlânâ'ya

Dönmek eylemi bugün düşünce odaklı değerlendirmelerde olumsuz bir çağrışıma sahip. Dönek, kınamak amacıyla, bundan öte ihanet suçlaması için kullanılan bir sıfat oldu. Sözcüklerin olumsuz anlamlarının ilk olarak hatıra gelmesi, günümüzde alışkınlığa dönüşen yanlış bir duruştan kaynaklanmaktadır. Yanlış örnekler, hiçbir zaman sıfatları kirletemez veya güzel sıfatlarla kötü Örnekler kastedilemez. Öğretmen öğretendir, yol gösterendir; insanlık ve sevgi dersleri verir. Öğrenci öğrenendir, istekli ve hep gelişme sağlayan kişidir. Her birey bu nedenle ömrünün sonuna kadar öğrencidir.
Dönen dervişler, güzel bir tanımlamayı da içeriyor. Sadece semai, semazeni hatırlatmıyor, tüm Mevlevileri kapsıyor. Gerçekte dönmek eylemini her bireyi kuşatacak şekle büründürmüştür
Mevlâna. Ulaşılan nokta, dönmeye gerçek anlamını kazandırır. Bütün kâinat dönüyor, insana hizmet sunuyor. Ey döndüren! En iyi duruma döndür bizi!

FARS EDEBİYATINDA TASAVVUF KONULU KAHRAMANLIK ANLATILARI

149
Özet: Günümüzde araştırmacıların önemli bir kısmı, tasavvufun kökenleri
ve temel dayanaklarının ne Hindistan ve ne de Yeni Eflatun felsefesinden
alınmadığı, birçok özelliğinin eski İran yöresel mistik anlayışlarından beslendiği
kanısındadırlar. Bu anlayış eski İranlıların düşünceleri ve dinsel
inanışlarında açık bir şekilde görülür. Mitraizm inanışında Mitra’ya tapanlar,
insan ruhunun tanrının bir parçası olduğu, dinin gizemli dünyasında
tanrının koyduğu kurallara uyanların ruhlarının sonuçta tanrıya erişeceği
kanısını taşırlar.
Öte yandan eski İran değerlerinin bir ansiklopedisi olarak da kabul edilen
Tuslu bilge şair Firdevsî’nin kahramanlık konulu şaheser yapıtı Şahnâme,
bir akıl kitabı olarak hayat, övünç kaynağı yücelikler, üstün ahlak, aşk, inanç
ve ahlakî öğretilerle dopdoludur.
İran ulusal kahramanlık anlatılarında sembolik anlamları olan ve hemen
hemen birçok efsanede yer alan birtakım öne çıkmış simgeler İslâm sonrası

İranlı Hacıların Gözüyle İstanbul’u Temâşa*

135
İranlı Hacıların Gözüyle İstanbul’u Temâşa*
Arş. Gör. Güllü YILDIZ**
Öz: Osmanlı Devleti, XVI. asrın başlarında hâkimiyet alanını Hicaz bölgesi ve buraya
giden yolları da kontrol edecek şekilde genişleterek, başta dini olmak üzere siyasi, sosyal
ve ticari yönleri de olan hac organizasyonunu üstlenmiş oldu. Böylece dünyanın her
yerinden hac ibadetini ifa etmek üzere gelen hacılar Osmanlı topraklarında ağırlandılar.
İranlı hacılar da farklı güzergâhlar takip etmek suretiyle Osmanlı topraklarından
geçerek hac yolculukları yaptılar. Bu yolculuklar iki milletin karşılaşması, farklı düzeylerde
ilişkiler tesis etmesi ve Osmanlı-İran etkileşimi açısından oldukça etkili oldu.
Bu çalışma çeşitli sefernâmeler üzerinden hac yolculukları esnasında İstanbul’a uğrayan
İranlı hacıların izlenimlerini, dini çerçeveyle sınırlı kalmak ve sosyal ve psikolojik
tezahürleriyle ele almayı ve var olduğu düşünülen etkileşime dair bazı sonuçlar

Türk Harf İnkılâbı

Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi
S 33-34, Mayıs-Kasını 2004, s. 103-130
ÖZET
Türkler, İslam dinini kabul ettikten sonra, Arap alfabesi Türkler arasında
yayılmış ve Türkçe'ye uygulanmıştır. Arap alfabesinin Türkçe'ye uygulanması
sırasında, yazım kuralları sürekli değişmiş, ancak Türkçe için kullanışlı bir yazı
oluşturulamamıştır. Bu nedenle 19. yüzyılın ikinci yansında, basın ve yayın
hayatının gelişmesine paralel olarak alfabe tartışmaları başlamıştır. Yazının
kolaylaştırılması ya da alfabenin değiştirilmesi yönünde başlayan tartışmalar,
Cumhuriyet dönemine kadar -zaman zaman yoğunlaşarak- devam etmiştir.
Cumhuriyetsin ilk yıllarında devam eden tartışmaların sonunda Atatürk, alfabe
konusunu inkılapları arasına alarak, 1928 yılında harf inkılabım gerçekleştirmiştir.
O kuma-yazmayı kolaylaştırmak, Türk milletinin eğitim ve kültür düzeyini
yükseltmek, milli kültürü oluşturmak ve çağdaş uygarlığa yönelmek amacıyla